Blasphemous, şu an oyun dünyasındaki oynayabileceğiniz en iyi metroidvania ve souls-like’lardan biri (souls’lar kadar zor değil). Oyun, yapmak ve hissettirmek istediği çoğu şeyi oyuncuya başarıyla aktarıyor fakat bu hataları olmadığı anlamına gelmiyor. Blasphemous, dark fantasy tarzını muhteşem şekilde benimseyen bir sanat tarzına ve ne anlattığına dair hiçbir fikrim olmayan ama belli ki çok detaylı bir hikayeye sahip. Ben şahsen 2020 yılından beri oyunları (Türkçe altyazı yoksa) İngilizce oynayan bir insan olarak oyunun dili karşısında ezildim. Eğer hikayeyi cidden anlamak istiyorsanız (eğer muhteşem seviyede İngilizceniz yoksa) Türkçe yama nerdeyse şart. Oyunun souls’lardan aldığı ilham hikayeyi oyuncuya verme şeklinden belli ediyor kendini. Eşya açıklamaları, tüm dünyayı yayılmış npc’ler ve dikkat etmeniz gereken diyalogları, belli lokasyonlarda kuşanmanız gereken eşyalar… Şahsen bu tarz bir hikaye anlatımının fanı değilim ama siz seviyorsanız ne âlâ ve zaten oyunu oynamak için de hikayeyi anlamak zorunda değilsiniz. Ama sanat tasarımına geleceksek olursak Blasphemous’ın bu konuda söyleyecek çok lafı var. Blasphemous, benim şu ana kadar gördüğüm en muhteşem görünen pixel art’a sahip oyun oldu. Bunu söylerken acaba abartıyor muyum diye en iyi pixel art’a sahip oyunlara baktım, evet yakın olanlar var ama benim dark fantasy’e olan sevgim Blasphemous’ı benim için en üst sıraya koymama yetiyor. Oyun gerek düşmanlarının ve boss’larının görsel tasarımlarıyla ve yaratıcılığıyla gerek oyunu oynarken önünden geçtiğiniz arka taraftaki görselleriyle adeta görsel bir şölen sunuyor. Görsellikteki kalite, sadece görünüş kısmıyla kalmamış aynı zamanda hızlı bir combata sahip bir oyuna gayet iyi ayak uyduran akıcı animasyonlarla da desteklenmiş. Oyunu oynarken karakter çoğunlukla verdiğiniz komutlara gayet hızlı cevap veriyor, tabii ki mükemmel değil örnek vermek gerekirse oyunda 2 defa düz ardından bir defa yukarı yönde saldırdığınız da farklı bir combo yapıyor fakat bazen attack tuşuna fazla hızlı bastığınız için algılamakta zorlanıyor veya dash animasyonu bittiği gibi tekrar bastığınızda dash atmıyor, bunun dash’in spamlanmasını engellemek için alınmış bir önlem olduğunu söyleyebilirsiniz fakat oyunun ileriki aşamalarında dash’ler arasındaki süreyi azaltan bir eşya bulabiliyorsunuz yani keşke bunu eşya olarak vermek yerine default özellik olarak verselermiş, kontroller çok daha responsive olurmuş. Blasphemous daha demin söylediğim gibi hızlı bir combat yapısına sahip ve bu combat’ı da souls tarzıyla birleştirip kendi tarzını ortaya çıkarmaya çalışmış. Fakat oyunun başından sonuna kadar tek bir silahla oynuyoruz öyle farklı çeşitler yok souls’lardaki gibi, aslında bu açıdan bakınca souls’dan çok Sekiro’ya daha çok yakın, kullanılan silah değişmiyor fakat ilerledikçe skill ağacı ile farklı yetenekler açabiliyorsunuz ve bu yeteneklerin dışında oyun başka taraflardan da oynanışı taze tutmaya çalışıyor. Bunlardan birisi Prayer’lar. Prayer’lar oyunda keşfederken bulabileceğiniz mana karşılığında kullandığınız özel büyüler, çok farklı bir tarafları yok ama en azından çeşitleri ve aralarındaki dengeleri hangisini kullanmanız gerektiği hakkında tercih yapmanızı gerektircek seviyede yani herhangi bir tanesi diğerlerine aşırı baskın değil. Prayer’lar dışında bence oynanışa daha fazla etki eden diğer etken de “rosary beads” yani karakterinize takabileceğiniz eşyalar. İşte burda karakterinizi kendi oynanış tarzınıza göre değiştirebiliyorsunuz çünkü bu eşyalar karakteriniz damage türlerine olan bağışıklığını veya Prayer’larınız gücünü veya herhangi bir oynanış mekaniğini (potion, parry, dash…) modifiye etmenize olanak sağlıyor ve karşılaştığınız düşman tiplerine veya boss’lara karşı zorlanırsanız taktik yapabilmenize imkan veriyor. Ben kendi oynanışımda sık sık bunları değiştirdim daha doğrusu oyun beni değiştirmeye teşvik etti ve az da olsa bu işin içine taktiksellik katıyor. Oyunun sunduğu boss ve düşman çeşitliliğine gelirsek Blasphemous burda biraz eleştirilebilir. Evet görsel tasarım olarak gayet yaratıcı tasarımlar var ama oynanış açısından bakarsak aynı bölgede bile bazen sadece görüntü olarak farklı olan düşmanlar var. Bu beni en çok oyunun başında rahatsız etti çünkü sonralarda bu sorun ya daha az gözüme battı ya da cidden daha fazla çeşit vardı öncesine göre, bu konuda emin değilim fakat kesinlikle yetersiz diyemem. Yani bu eleştirim biraz tavşanın suyunun da suyu gibi kalır. Şimdi boss’lar konusunda iyi ve kötü taraflar var, iyi taraf: oyunda bir tane bile tekrar eden boss yok, tasarımları cidden hepsinin çok iyi ve muhteşem görünüyorlar; kötü taraf: boss’lar çok zor değiller (ana hikaye boss’larından bahsediyorum). Şimdi şunu söylemem gerekir ki oynanış olarak çoğu boss bana zevk verdi, oynarken keyif verdi ama boss’u yenmenin sonucu olarak o savaşlardan tatmin olmuş şekilde ayrılamadım. Bu biraz da benim kendi zevklerimle ilgili, ben şahsen oyuna biraz “2D souls” beklentisiyle girmiştim ama Blasphemous aslında kendini zor bir oyun olarak tanıtmıyor. Boss’ların bana göre kolay olmasının yanında oyunda en basitinden ölmenin cezası çok ağır bile değil oyunun ilk başında her öldüğümde düşmanlardan kazandığım paraları souls’larda olduğu gibi öldüğüm yere düşeceğini sanmıştım fakat sadece mana barınızın yüzde onunu geçici bir süreliğine kaybediyorsunuz ve zaten burdan anlaşılıyor ki Blasphemous kendisini öyle çok zor bir oyun yapmak istemiyor. Ancak oyunda öyle bir şey var ki daha deminki söylediğim cümleyle tamamen çelişen bir mekanik. Blasphemous içerisinde aksiyon dışında platform da içeren bir oyun ve bu platform kısmı oyunun az bir kısmını kapsamıyor. Sorun şu canınızın kaç olduğunun önemi yok eğer herhangi bir platformda dikenlere veya boşluğa falan düşerseniz anında ölüyorsunuz, yok efendim benin 7 tane potion’ım var nasıl ölürüm falan hiç takmıyor oyun. Sırf bu sebepten oyunun combat kısmından çok platform kısımlarında gerildim keşke benzer türdekilerindeki gibi canın yarısı veya varsa potion’larından birini kaybetmek olsaydı düşmenim cezası. Son olarak oyunun ana yapıtaşlarından biri olan keşiften bahsetmek istiyorum. Mekanikleri konuştuğum kısımda oyunu taze tutmak için oyuncuya verilen Prayer ve Rosary Beads’lerden bahsettim bunlara ekstra olarak silahınıza takabildiğiniz bazı modlar ve en önemlisi max canınızı, max mananızı, max potion sayınızı, silah seviyenizi arttırabileceğiniz mabetler var haritanın her köşesinde yani keşfedilebilecek o kadar fazla şey var ki haritada eğer keşif yapmak için vaktinizi ayırırsanız çok iyi şekilde ödüllendirebileceğinizi biliyorsunuz. O yüzden keşif yapmak oyundaki muhtemelen en zevkli aktiviteydi benim için. Biraz rastgele olacak ama haritanın üst tarafındaki karlı bölgede karakteri sürekli rastgele bir tarafa doğru iten bir rüzgar var başta bunun sadece öylesine zorluk olması için konulduğunu zannetmiştim fakat daha sonrasında aslında bazı opsiyonel bölgelere ulaşabilmek için rüzgarın doğru tarafa esmesini bekleyip öyle zıplamam gerektiğini anlayınca baya etkilenmiştim. Çünkü oyun bunu bana doğrudan söylememişti ve ben bi şekilde bunu düşünüp kendi başıma fark etmiştim. Keşke bu tarz şeyler oyun boyunca daha fazla olsaydı. Çok basit de olsa oyunu oynayan kişinin aklına duyulan bir saygının göstergesidir bu ve gün geçtikçe oyunlarda daha az gördüğümüzden geliştiricilerin böyle bir sekans eklemeleri çok hoşuma gitti. Blasphemous türünün en iyi örneklerinden birisi ve metroidvania seven herkesin oynamasını tavsiye ettiğim bir oyun sadece atmosferi ve sanat tasarımı için bile oynanır ayrıca düşündüğünüz kadar zor bir oyun da değil. 8/10.
Devamını oku...