Kingdom Come: Deliverance, oyuncuyu Orta Çağ Bohemya'sının tam kalbine bırakıyor. Bir "kahraman" hikayesi gibi başlayan oyun, size gerçekten sıradan bir köylü olan Henry olarak başladığınız ve her yeteneği sıfırdan öğrenmeniz gereken bir deneyim sunuyor. Oyun zor, evet; ancak bu zorluk öylesine bir meydan okuma hissi yaratıyor ki, kendinizi her başarılı adımda daha güçlü, her yeni yetenekte daha bilgili hissediyorsunuz. Bu kadar detaylı, gerçekçi ve sürükleyici bir Orta Çağ deneyimini başka bir oyunda yaşamak zor. Dövüşler karmaşık ve hataya yer bırakmıyor; kılıcı ya da yayı kullanmak ustalık istiyor. Bir süre sonra her başarılı saldırınızda bir zafer hissi yaşıyor, her darbeden sonra karakterinizin becerilerinin nasıl geliştiğini gözlemleyebiliyorsunuz.
Açık dünya, keşfe değer inanılmaz detaylarla dolu. Gündelik işler, karakterlerin günlük rutinleri, Bohemya'nın kırsal bölgelerinde gezerken duyduğunuz kuş cıvıltıları veya gece ateş başında konuşulan sohbetler, sizi bu dünyanın bir parçası yapıyor. Oyundaki her ayrıntı, sizi Bohemya'nın içine çekmek için özenle düşünülmüş; kimya masasında iksir hazırlarken bile kendinizi tamamen kaybolmuş bulabilirsiniz.
Kingdom Come: Deliverance 2 hakkında inanılmaz derecede heyecanlıyım, çünkü ilk oyunun açtığı kapının ötesinde neler sunacağını görmek için sabırsızlanıyorum. Bu ilk oyunun getirdiği zorlu ama ödüllendirici mekanikleri düşününce, ikinci oyunun bu temeller üzerine daha da gelişmiş bir deneyim sunması mümkün. Bir sonraki oyunun Henry’nin hikayesini ve Bohemya’daki olayları nasıl derinleştireceğini görmek için sabırsızlanıyorum. Kingdom Come: Deliverance, gerçekçi bir Orta Çağ yolculuğu arayanlar için eşsiz bir yapım.