Köpekbalıklarını seviyorum, bu oyunu oynamayı düşünen herkes seviyordur zaten. Özellikle milleti biçip yiyen, tamamiyle tehdit olan ölüm makineleri, yani sayısız filme konu olan ''katil köpekbalığı'' klişesini görmek hep beni eğlendirmiştir. Ama Tripwire Interactive ''haydi bu klişeyi oyunlaştıralım, içine RPG öğeleri ekleyelim ve açık dünya yapalım. Köpekbalığına da oldukça iyi bir manevra kabiliyeti verelim, oyuncu milletin içinden geçsin'' diyene kadar piyasada bu konsepte sahip yegane oyun Jaws Unleashed falandı herhalde. Evet Depth isimli oyuna da aşinayım ama benim görmek istediğim tarz singleplayer ve hikayeli bir deneyimdi, Deathmatch mantığındaki bir oyun değil. Depth'i yerdiğimi sanmayın, aksine eğlenceli bir deneyim olduğuna eminim, sadece görmek istediğim şey o değildi. Ve istediğim şeyin de mantıklı olmadığını biliyordum çünkü bir köpekbalığını yöneteceğimiz bir oyunda nasıl bir hikaye anlatılacaktı ki ?
Şöyle ki ; Tripwire başarmış. Cidden bir köpekbalığını olduğundan ilginç sunmak için çabalamış ve başarmış. Tabii ki çok basit bir şekilde yapmışlar bunu ama evet, işe yaramış. Öncelikle oyunda bir boğa köpekbalığını yönetiyoruz. Görsellerde bir büyük beyaz görebilirsiniz, ama oyunda yönettiğiniz ''karakter'' bir boğa köpekbalığı. Birazcık konudan sapacağım, ama büyük ihtimalle bir boğa köpekbalığını yönetebiliyor olmamızın sebebi tatlı ve tuzlu sularda yaşayabilen ve başka köpekbalıkları da dahil pek çok canlıyı diyetine katan bir tür olmasından kaynaklanıyor. Büyük beyazlar sanılanın aksine sadece aşırı aç oldukları zaman veya insanları fok balığı zannettiklerinden onlara saldırır. Ama boğa köpekbalıkları, onlar cidden tehlikeli yaratıklar. Neyse konuya dönelim, yönettiğimiz ''karakter''in annesi olan boğa köpekbalığı Scaly Pete isimli bir avcı tarafından yakalanıp öldürülür ancak daha yavru olan ''karakter''imiz bağışlanır ve denize geri bırakılır. Tam anlamıyla yapayalnız kalan ''karakter''imiz bulabildiği her şeyi yiyip büyüyecek, terör estirecek ve er ya da geç Scaly Pete'ten intikamını alacaktır. Hikaye oldukça basit, konsept oldukça basit. Yani ismi ''İnsan Yiyen'' olan bir oyun var karşımızda, beklentileri de ona göre belirlemek lazım.
Oynanışa gelirsek, açık dünya bir RPG olduğunu söylesem abartmış olmam. Sevgili köpekbalığımız oldukça küçük bir yavru olarak başlıyor yolculuğuna ancak beslene beslene büyüyor ve yaşlanıyor, bunların sonucunda da evrim geçiriyor. Evrim geçirmek derken ciddiydim, normal bir köpekbalığı olarak büyümek yerine bir canavar yaratabiliyorsunuz. Oyunun RPG yönü de burada devreye giriyor işte. Dişleri, yüzgeçleri ve bedeni farklı farklı geliştirip evrim geçirmesini sağlayabiliyorsunuz. Örneğin dişlerine elektrik özelliği eklerseniz ısırdığınız her bir düşman aynı zamanda stun yiyor. Bir köpekbalığını yönettiğinizi düşününce ''niye böyle bir şey var ki, neyle kapışıyoruz'' derseniz, su altında keşfedilmemiş bir sürü canlı yattığını söylerim. Timsahlar, katil balinalar, ıskarmozlar, aynı zamanda tekneleriyle sizi avlamaya çalışan insanlar da var. Bazıları su altına zıpkınlarla dalıyor ve sizi öldürmek için kalabalık gruplar halinde hareket ediyorlar. Hızınız ve dizdiğiniz özellikler, aynı zamanda kontrolünüz önem arz ediyor. Aynı zamanda tekneler de başınızı ağrıtabilir. Şahsen benim hoşuma giden yegane taktik, suyun altından bir anda havaya sıçrayıp en yakındaki teknede ayakta duran zavallı adamı kaparak suyun altına çekmekti. Ama dikkatli olun, çünkü sizden üstün bir sürü canlı var. Sizden daha büyük ve güçlüler, bu yüzden elinizden geldiğince dikkatli olun, denizlerin efendisi olmak için güçlenin ve evrim geçirin. Maneater piyasadaki en iyi köpekbalığı konseptli oyun. Eğer benim gibi bu klişeye ilginiz varsa oynayın, yoksa da zaten ciddiye alınarak oynanacak bir oyun değil. Shark Week, Jaws ve sayısız bir ton yapımı tüketmiş olanlar ve sevenler için yapılmış bir oyun.