Postal 2 Review (Ortak)
Deneyimlediğim en ofansif oyun! POSTAL serisinin ilk oyunu izometrik kamera açısına sahip, insanları öldürerek ilerlediğimiz ve hikaye unsuru olarak, sadece yükleme ekranlarında gördüğümüz şeylerden ibaretti. Kötü değildi belki ama çok düz bir oyundu. Fakat bu POSTAL oyununu oynarken çok eğlendim ve bir o kadarda kahkaha attım. Sinematik içeren hikaye anlatımına sahip olan ve FPS kamera açısına geçilen ilk POSTAL oyunu. Ayrıca yapımcı gösterdikleri bu cesaret karşısında sert bir şekilde alkışlamak istiyorum. Günümüzde bile rezil insanların kanayan yarası olan durumları, toplulukları, terörist bozuntularını hiç korkmadan senaryoya dahil ettikleri ve dalga geçtikleri için şöyle bir oturup gururlandırır oyuncuyu. Bir şey daha eklemek istiyorum, ben normalde kolay kolay gülen birisi değilim fakat bu oyun yeri geldiğinde beni bile anırtmayı becerdi. Oyunun mizahı aşırı iyi.
Oyunun hikayesi Postal Dude'un akıl hastanesinden çıktıktan sonra, köpeği ve sevgilisi ile birlikte Paradise kasabasına taşınmasını konu alıyor. Anlamadığım şey ilk oyunda o kadar insan öldüren birisini nasıl salabilirler, anlamış değilim. Konumuza dönecek olursak, biricik sevgilimiz ile sabahları güzel muhabbetler ettikten sonra, onun verdiği sayko görevleri hemde kendi sayko görevlerini 1 hafta boyunca yerine getirmeye çalışıyoruz. Oyunun 1 haftasının her gününde aşırı matrak ve değişik şeyleri yaparken buluyoruz kendimizi. Örneğin babalar gününde babamızın mezarına hediye verme amacıyla işememiz, ve sonrasında çapulcular tarafından neredeyse köle oluşumuz. Fakat oyunu kimseyi öldürmeden bile bitirebiliyoruz lakin oyun insan öldürmeye teşvik ediyor bizi resmen. Aşırı süper fantastik olaylar silsilesi oynatıyor bize oyun. Hatta yeri geliyor bombacı mülayimlerin karargahını basıp üstüne Amerikan ordusu ile savaşıyoruz. O derece artık bu oyun gözümde. Arada sırada da Dude'un zihnindeki yerlerde geçmesi oyunu farklı kıldı gözümde. Hikayede keşke Dude ve Champ arasında daha çok kısım yer alsaydı, Champ'i çok sevmiştim.
Teknik ve oynanış olarak ne diyebilirim ki muhteşem... İnsanların yüzüne işemek, uzuvlarını kopartmak, köpeklere yem verip başkalarının üstüne salmak, kedinin dübürüne silah sokup susturucu olarak kullanmak oynarken bana çok farklı içerikler sundu. Hele ki alev aldıysam üzerime işeyerek söndürüyordum. Oyunun kısmi olarak açık dünya olması da güzel bir unsur, evinde bangır bangır metal dinleyen birini tırpanla ikiye ayırabiliyorum çünkü. Değinmek istediğim bir diğer kısım ise oyunu barışçıl bir şekilde kimseyi öldürmeden bitirebilmemiz. Ben öyle yaptım şahsen fakat beynimde kalıcı psikolojik sorunlara yol açtı bunu yaparken. Başkası denemesin. Optimizasyon konusuna gelirsek, hafif optimizasyon sıkıntıları var ancak bu sıkıntılar oyunu size cehennem edecek seviyede değil. Testere kullanırken çok vücut parçaları yere dökülünce bazen oyundan atabiliyordu veya oyun kasıyordu. Dediğim gibi cehennem edecek seviyede değil. Silah konusuna ise ayrı bir parantez açmam gerekirse her silah için detaylıca çalışılmış ve uğraşılmış. Açıkçası Running With Scissors geliştiricilerinin birer manyak olduğunu düşünüyorum. Her neyse, oyun mükemmeldi böyle oyunlar 100 yılda bir gelir diyorum.
Postal Dude'un "I regret nothing." sözünü hala hafızamdan çıkaramıyorum...